(Bu yazı İdarecinin Sesi Dergisinin Aralık 2014/163. sayısında yayınlanmıştır.)
Kamu yönetiminin işleyişi ile ilgili hemen hemen her çalışmada kamu
hizmetlerinin nasıl sunulması gerektiği, hangi yöntem, araç, usul ve
kaynakların –nasıl- kullanılacağı, hangi nitelikte personelin istihdam edilmesi
gerektiği gibi hep "olması gereken" bakış açısıyla bir
açıklama yapılmaya çalışılır. Bu yöntem, kendi içerisinde tutarlı bir
yaklaşımdır ve pozitif-doğrusal bir bakış açısını yansıtır. Yani belirlenen/hedeflenen
amaçlara ulaşılması için izlenmesi gereken yol ve yöntemlerin neler olması
gerektiği ile ilgilidir. Varsayımı ise, bu yol ve yöntemler kullanıldığında
sonucun istendiği şekilde olacağıdır.
Böyle olmakla birlikte, etkili olacağını düşündüğümüz bir izah tarzı ise,
kamu hizmetlerinin sunumunda hangi yol ve yöntemlerin, araçların ve personelin kullanılmaması
gerektiğine dikkat çeken, "olmaması gereken" bakış
açısıdır. Birinci bakış açısının aksine, bu bakış açısı uygulamada
karşılaşılan/karşılaşılacak olan ve hizmet sunumunu olumsuz etkileyen/etkileyecek
faktörleri öne çıkarmaktadır. Biraz zorlandığında "kamu politikası
başarısızlığı" kavramının sebeplerine denk düşen bu yöntemde "sonucun başarısız olması için
yapılması gerekenler" sıralanmaktadır. Teori kısmına ve kamu
politikası süreçlerine fazla girmeden, -biraz da mizahi bir yaklaşımla- basit
bir sistematikle bu husus ülkedeki uyuşturucu ile mücadele politikası üzerinden
aşağıdaki gibi örneklendirilebilir.
Uyuşturucu ile mücadelenin arzı azaltmak, talebi azaltmak, erişimi
engellemek, tedavi ve rehabilitasyon, topluma kazandırmak, istihdam gibi birçok
boyutu bulunmaktadır. Bu boyutların her
biri kendi içinde teknik ve bürokratik birçok süreç ve aşamalara ayrılmaktadır.
Ayrıca bu boyutlardan her biri kamu yönetimi mekanizmasında farklı farklı
örgütlerin, kurumlarım ve birimlerin görev, sorumluluk ve yetki alanına
düşmektedir.
Yukarıda değindiğimiz yöntem gereği, "uyuşturucu ile nasıl mücadele
edilmez?" başlığı altındaki tespit ve önerileri şöyle sıralayabiliriz:
a) Uyuşturucu ile etkin bir mücadele yapılmaması için öncelikle bu konunun
toplumun, dolayısı ile hükumetin gündemine alınmaması gerekir. Bunun
için de, mücadele sürecinde yer alacak bütün kişi, kurum ve aktörlerin bu
sorunu dile getirmemesi, "ülkenin uyuşturucu diye bir sorunu yok"
yorumunu yaptıracak şekilde olumlu tavır takınmaları elzemdir. Bu tavır her
şeyin yolunda gittiğine dair kanaati güçlendirecek ve sorumluları bu konuda
doğru bir politika izlediklerine inandıracaktır.
b) Uyuşturucu sorunu ile ilgili bu "genel suskunluktan" sonra,
dünyadaki uyuşturucu durumunu ve bu arada ülke ile ilgili uluslararası değerlendirmeleri
"es geçmek" ve ülkenin "transit ülke" olmaktan
çıkıp "hedef ülke" olduğu yönündeki bazı "çatlak ses
çıkaran" değerlendirmeleri de dikkate almamak, hatta tersi yönde
kamuoyu oluşturmak gereklidir. Sınırlarda kaçakçılık yapıldığı iddialarının
kara propaganda olduğunun altı mutlaka çizilmelidir.
c) Hükumetin gündemine girmeyen böyle bir konuda, yani "olmayan bir
sorunla" ilgili olarak kamu yönetimi organlarına mücadele görevi
de vermemek, var olanların da uygulanmamasını sağlamak önemlidir. İlla
görev verilmek zorunda kalınırsa basitlikten uzak, karmaşık bir
dil ve görev tanımı yapılmalıdır.
ç) Hasbelkader daha önceden kurumlara görev olarak verilmiş hususular
varsa, bunların da mümkün olduğu kadar çok, çeşitli ve koordine
edilmesi zor birimler arasında dağıtılmasını zorlamak gerekecektir.
Çünkü mücadele ile ilgili ne kadar çok sorumlu/sorunlu kurum/birim/kişi olursa
amaca (mücadele etmemeye) ulaşmak da o kadar muhtemel olacaktır. Basit
devlet ilkesinden uzak durulmalıdır.
d) Görev ve yetkiler mümkün olduğunca dağınık hale getirildikten sonra
bunları merkezden veya taşrada il düzeyinde koordine edecek bir
irade/organ/makam oluşturmaktan itinayla kaçınmak gereklidir. Bu
sayede herkes canla başla başına buyruk çalışacak ve kamuoyu kamunun çabalarını
görecektir. Neticede ne elde edildiğini kamuoyunun bilmesi o kadar önemli
değildir. "İmaj her şeydir!"
e) Merkezi düzeyde gündeme girmeyen, organizasyon olarak bütünlük içinde
ele alınmayan, koordinasyonuna gerek duyulmayan bir konuda muhtemel olarak
ortaya çıkacak ve genel iradeyi yanlış yorumlayacak "gayretkeşlerin"
de kontrol altına alınması gereklidir. Bununla kastettiğimiz
nitelikli, çalışkan, fedakar, vatansever ve toplumun geleceği kaygısını
taşıyanları bu sürece dahil etmemek, var olanları da "saf dışı"
bırakmaktır. Maazallah, bunlar kontrol edilmezse süreç istenenin tam tersi
olarak sonuçlanabilir.
f) “Uyuşturucu ile mücadele edeceğim” diye proje yapan, bir şeyler
yapabilmek için ortaya çıkan -bütün yukarıdaki engellere rağmen- STK, MİA, ABC,
DEF, XYZ gibi yapı, kişi, kurum ve kuruluşlara bütçenin
"b"sini göstermemek en hayati bir öneme sahiptir.
g) Yukarıdaki aşamaların devamı olarak sahadaki "uygulamamaları"
da denetlemek ve değerlendirmek yanlışına düşülmemelidir. Zira merkez
ne düşünüyorsa aynından fazlası taşrada "misli ile yapılmaktadır!"
ı) Kullanılacak dilin önemi gereği, uyuşturucu maddeler "zehir"
yerine "keyif verici madde" şeklinde adlandırılmalı;
gençlere cazip gelen sokak jargonundaki "kafam bi milyon",
"neyin kafasını yaşıyorsun sen?" gibi güzel Türkçe ifadeler sık
sık tekrarlanmalıdır.
i) Uyuşturucu kullanan “kafası güzellerin” kafasını bozacak arama, yakalama, gözaltı, yargılama ve
“içeri tıkma” gibi “arkaik” adli uygulamalara girişilmemeli, mevzuatta bu
“sosyal gerçekliğe” müeyyide öngören hükümlere yer verilmemeli, var olanların
da uygulanmaması için çaba sarf edilmelidir.
j) Olmadığı hususunda “concensus” sağlanan uyuşturucu bağımlılığının
tedavisine dönük AMATEM ve ÇEMATEM gibi
tesisler inşa edilmemeli, var olanlar da “atem tutem men seni” diye “ti’ye alınmalıdır. Buralarda tedavi olmak
kişinin “ihtiyarına” bırakılmalı, gençleri zorla buraya getirmemelidir.
k) Buraların bağımlılar için cazip olmaması için mutlaka hastanelerin
bodrum katlarında, psikiyatri servisi ile iç içe ve bakımsız yerler bu amaçla
ayrılmalı, burada çalışacak “divanelerin” de akıllanıp bu kararlarından vazgeçmeleri
için ödemeler, çalışma şartları ve motive edici her unsur aşağıya doğru
çekilmeli, “illa çalışmak istiyorum” diyen olursa bunlara psikiyatriden rapor
aldırılmalıdır.
l) “Her konuda tek sorumlu” olma yolundaki yerel yönetimlere var olmayan uyuşturucu sorunu ile ilgili görev ve sorumluluk verilmemeli,
kendileri zahmete sokulmamalıdır.
m) Olmaz ya, diyelim ki uyuşturucu bağımlısı birisi yakalandı, tedavi olmak
istedi, -yine olmaz ya- tedavi süresini de tamamladı; kendisi hemen “geldiği
yere geri salınmalı”, sosyal
rehabilitasyon, istihdam gibi konulara gerek duyulmamalı ki, bu arkadaş kısa
süre sonra uyuşturucuya “kaldığı yerden devam” edebilsin.
Not: Bu yazıdaki amacı doğru yorumlayıp "tersine iş yapabilecek"
kapasitede olanları da (e) bendindeki uygulamalara dahil etmek gerekecektir.
[1]
Bu yazı uyuşturucu ile mücadelenin sahada nasıl
yapıldığına dair araştırmalar sırasında karşılaşılan mantıksızlıkların
ruhumuzda yarattığı kızgınlıkların özetlenmiş halidir. Ciddiye alınmaması
herkesin hayrınadır.
[2] Kara mizah: Yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve yergiyi
de amaçlayan mizah (TDK).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder